Orda Kimse Var mı?
- rizakati
- 30 Ağu 2022
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Eyl 2022
Edebiyat Sohbetleri:
Viva la Muerte (Alev Alatlı)
Tanzer Güller anlatıyor
Çünkü bildiğiniz gibi kadim ahlak, yerine koyamayacağınız bir şeyi eleştirmez.

-TAK TAK TAK. Orda kimse var mı?
-Buyrun.
-Ben Alev Alatlı.
-Hoş geldiniz. Sizi tanıyorum. Bu şerefi neye borçluyum?
-Size, “Viva la Muerte (Yaşasın Ölüm)”, “Nuke’ Türkiye”, “Valla Kurda Yedirdin Beni”, “O.K.Musti Türkiye Tamam” adlı dört kitaptan oluşan “Orda kimse var mı?” serisinin ilk kitabını getirdim. Okursanız sevinirim.
-“Sayın üstadım ben zaten sizi tanıyorum. Kitaplarınızı bilirim. Denemelerinizi, birkaç yazınızı okudum. Fakat bugüne kadar daha detaylı olan “Beyaz Türkler Küstü”, “Fesuphanallah” ve bu “Yaşasın ölüm, Orda kimse var mı" adlı kitaplarınızı okumadım. Teşekkür ederim”
Dedim ve kitabı elinden aldım. Açtım, okumaya başladım. Gördüm ki kitap bir roman değil, aslında bir inceleme. Oryantalizmin incelemesi. Tabii ki bu fikir tamamen özgün, bana ait. Bazı yazarlarımız maalesef, gene bu oryantalistler tarafından tu kaka edilirler. Alev Alatlı da benim gibi hasbelkader okuyan bir insan için bile yabancı kalıyor ki günahlarımdan bir tanesi de Alev Alatlı’nın bu kitabını kapıyı çalmasa henüz okumayacaktım. Kitabın konusu: Günay Rodoplu adlı karakterin, bir sol partiye üye olan sevgilisi Şafak Özdemir’i oryantalizm hakkında aydınlatması ve Türkiye’nin gerçeğini onun yüzüne vurması.
Tabii ki hepimiz bu oryantalizm hakkında malumat sahibiyiz. Fakat sevgili Alev Alatlı, Allah ömürler versin , kitabının 29. sayfasında bilgiyle malumatı ayırt ediyor. Bilgi nedir? Malumat nedir? Alıntılıyorum. “Malumatı bilgiden ayırmak şöyle: Bilgi esasen öze dönük, hayatın bütünüyle çakışan, hayata asılan, hayatı açıklayan yorumlayan, aydınlatan ışık; malumat ise öğretilmiş, belleğe stok edilmiş, ama hayata iğreti duran kazanımdır".
Bildiğiniz gibi bu oryantalizm tabirini, 1978 de ilk defa Edward Said ortaya atıyor ve bir kitap yazıyor. Oryantalizmin kısa bir tarifi: Kapitalist Batının Doğu’yu aşağı görmesi, aşağılaması ve onu yönlendirmesi, yönetmesi. Ama bu benim malumatım. Ama bilgi açısından, benim nereden alıntıladığım meçhul olan ve kitabıma (pardon defterime) yazdığım ve çok beğendiğim oryantalizmin çok kapsamlı bir tarifi var; işte oryantalizm budur. Alıntılıyorum yine : “Oryantalizm, kapitalist Batı’nın size, sizin ne olduğunuzu, ne olamayacağınızı, nerede olduğunuzu, nerede olamayacağınızı, neyi yapıp neyi yapamayacağınızı öğreten ‘bilim dalıdır. Bu bilimsel dal, yalnızca oraya özgüdür. Sizde bulunmaz. Size, konuşacağınız zamanı, öleceğiniz ânı bildirir. Bununla da yetinmez, tüm bunları sizin kendi başınıza beceremeyeceğinize sizi inandırarak, size akıl verecek havariler gönderir, sizi çekip çevirmek için. Bu havariler, sizlerin arasından - dikkat edin sizlerin arasından - kendilerine vekiller, valiler devşirir ki, sizlerin arasında eğer bir ‘’uyum’’ sorunuyla karşılaşır da uygarlığa geri dönmek isterlerse yerleri boş kalmasın. Bu vekiller, valiler, çok çabuk parlatılır, fakat o denli de çabuk yok edilebilirler. Ardından da bir zamanların kahramanları ilan edilip anıtları dikilebilir. Bütün bu olup bitenler sizi, sizden ‘’adam’’ çıkmayacağına ikna etmek içindir. Hatta bunu, milli ya da coğrafi bir karakter açmazı olarak da tarihteki yerine oturturlar bu bilim sayesinde.”
Oryantalizmin tarifini size okudum. İşte Alev Alatlı’nın bu "Yaşasın Ölüm - Orda Kimse Var mı" kitabı, “benim çığlığımı duyun ve bu kitabı okuyun” ve Hilmi Yavuz’un ünlü şair Allah ömürler versin deyimiyle “yerli oryantalistleri tanıyın bilin” diye yazdığı bir kitap. O kadar ki bildiğiniz gibi ta Tanzimat’tan bu yana neredeyse 150 yıl geçmiş. O kadar bizim aklımızı tutuklamışlar ki – bu da benim aforizmam – aklımızı tutuklamışlar ki oryantalizm hâlâ belleğimizin en nadide köşesinde duruyor. Hepimiz ister istemez, bize bu deminki tarifte okuduğum şekilde empoze edildiği için bir oryantalistiz. Maalesef böyle ama farkında değiliz. Ancak belki bu kitabı okuyarak bu açmazdan kurtulabileceğimizi sanıyorum.
Düşünün bir kere hepimizin çocukları Piyano dersine gönderilir. Asla Saz dersi verilmez, alınmaz. Annem bir okuryazardı; ilkokul mezunu bile değildi, fakat oryantalizmin onda açtığı sonuçlar neticesinde beni bile küçükken bir balet yapmak için uğraştı. Ve bana Mandolin dersi aldırdı, Saz aldırmadı. Bugünlerde sevindirici bir gelişmeyle artık Saz dersi de, Folklor dersi de alınıyor. Fakat hâlâ ve hâlâ düğünlerimiz Tango ile Komparsita ile açılıyor. İşte bu da bir oryantalistliğin sonucu.
Buradaki Günay Rodoplu karakteri hem Batı'ya hem Doğu'ya, hem nalına hem mıhına önem veren, ama kendi değerlerini öne çıkaran ve ancak kendi değerlerimize sahip çıktığımız zaman bu oryantalistlikten kurtulup, ileri adımlar atabileceğimizi öngören bir anlatımla size müthiş bilgiler veriyor. Öyle ki bu Günay Rodoplu karakteri – dikkatinizi çekerim – Hazreti Muhammed’den Kropotkin’e , Karl Marx’tan Baudelaire’e, Albert Schweitzer’e, Kazancakis’e kadar hepsini baş tacı ediyor ve asla bizim yerli oryantalistlerin yaptığı gibi dine veya Müslümanlığa tepeden bakmıyor. Günay Rodoplu karakteri gerçek bir aydının nasıl olması gerektiğini ve nelere karşı gelip neleri benimsemesi gerektiğini çok güzel bir anlatımla anlatıyor.

Kitap bir bilgi hazinesi; öyle ki Saidi Nursi’den Atatürk’e, Atatürk’ten Afganiye, Afganiden Cemil Meriç’e laik anti laik, gibi terimleri son derece güzel bir biçimde açıklıyor. Gerçek bir aydın için farzdır. Çünkü oryantalizmin Türkiye’nin başına neler açtığını ve hâlâ bugün de devam ettiğin görecek ve tüyleriniz diken diken olacak. Aslında ikinci, üçüncü, dördüncü kitabı da son derece merak ediyorum. Allah nasip ederse ilk fırsatta okuyacağım.
Kitabı çok beğendim. Ancak, iki tane eleştirim var sevgili Alev Alatlı’ya. O kadar oryantalizmden şikâyet etmesine rağmen, bir anti oryantalist bir kitap yazmasına rağmen o kadar bize işlemişler ki artık Alev Alatlı’ya bile etki etmişler ve kitabın sonunda Alev Alatlı Epilog diye bir bölüm yapmış. Epilog bildiğiniz gibi sonuç, kitabın sonu, Netice Hatice gibi bir ifade, sonuç yani. Niye sonuç demiyor da epilog diyor. Bir merak konusu oldu benim için. Kendisini bir yerde görürsem söyleyeceğim.
İkinci konu ise itirazım Çelik Gülersoy hakkında; Soğuk çeşme sokağı evlerinin restorasyonunda Fransız yatak odalarından bahsediyor ve eleştiriyor. Yani orda onu bir oryantalist olarak tanıtıyor. Bu arada aklıma gelmişken, kitap somut kişileri de açıklıyor. Şu oryantalisttir şu değildir diye; ama Çelik Gülersoy oryantalistti demek en azından o adama yapılan büyük haksızlık demektir; çünkü Soğuk Çeşme sokağı evlerinin eskisini de yenisini de gezdim, gördüm biliyorum. Çelik Gülersoy İstanbul’a hizmet etmiş ve çok önemli kazanımlarda bulunmuş ve Soğuk Çeşme sokağı, Yıldız parkındaki Malta Köşkü, Hidiv Kasrı hatta Edirne çıkış kapıları gibi eserlerle müthiş anti-oryantalist bir şahıstır. Mekânı cennet olsun.
Ve sonunda Alev Alatlı tüm eleştirileri yaparken sonunda ne yapmamız gerektiğini de söylüyor. “Çünkü bildiğiniz gibi kadim ahlak yerine koyamayacağınız bir şeyi eleştirmez. Ancak yerine koyabileceğiniz bir şeyi eleştirir. Yerine koyamayacağınız bir şeyi eleştirmek, ahlaksızlıktır” diyor ve ben de, çok sevdiğim George Orwel’in bir aforizmasıyla bitireyim. "Evrensel dolandırıcılığın hüküm sürdüğü zamanda gerçeği söylemek devrimciliktir."
Alev Alatlı’ya teşekkür ediyoruz. İlk fırsatta ikinci, üçüncü ve dördüncü kitapta buluşmak üzere. Yaşasın Ölüm! Orda kimse var mı? Tak tak tak! Evet hepiniz ordasınız. Bu kitabı okuyacağınızı biliyorum. İyi okumalar diliyorum.
Comments