En büyük kapı, Sultan-ı aşk.
- rizakati
- 3 Ara 2022
- 3 dakikada okunur
Edebiyat Sohbetleri:
Ciğerdelen (Safiye Erol)
Tanzer Güller anlatıyor:
Kişi hangi kapıya kulluk ettiyse mükâfatını o kapıdan görür.

(Müzik: Yüzündür cihanı münevver eden - Dede Efendi) Merhaba! Yanlış kanalda değilsiniz. Klasik Türk Musikisi programı değil bu. Dede Efendi’nin muhteşem bir şarkısı ve siz şu anda Safiye Erol’un CİĞERDELEN romanındasınız. Bu muhteşem Dede Efendi’nin bestesi, romanımızın kahramanı Cangüzel (lakabı Canzi)’nin sevgilisi Turhan’ın huzurunda çalıyor; Turhan da “Başım iyice dumanlanmıştı. Sahiden yanıyordum; şarkıdaki sorguları kendime karşı tekrarlıyordum; Neden, neden ve daha ne kadar?” diyor; müthiş bir aşk yaşıyor ama bir türlü sevgilisine açılamıyor. Safiye Erol Ciğerdelen romanını 1946’da yazmış; fakat bugüne kadar gölgede kalmış. Kubbealtı Neşriyat tarafından basılmış 2010 da.

Doğrusu ben de Safiye Erol’u bir iki senedir tanıyorum. Bu romanı da ne zamandır okuyacağım, okuyacağım; bir türlü fırsat olmadı. Fakat beni boş verin, ben edebiyatta çömez bile sayılmam. Ama edebiyatımızın şu anda yaşayan romancılarından, edebiyat tarihçilerinden Selim İleri bakın, Safiye Erol için ne diyor: Edebiyat tarihimizin bir başka adı da nankörlük tarihi olabilir. Adı bilinmeyen hakkı en fazla yenmiş bir yazardır Safiye Erol. Aşkı en iyi anlatanlardan biridir”. Murat Belge ise “Niye bu kadar iyi yazmayı bilmiş bir kadını, niçin biz bilmiyoruz? Niçin bu kadar geç tanıdık?” diyor. Düşünün bunlar edebiyatın içinde olanlar. Murat Belge ve Selim İleri bu yazıları 2002’de yazmışlar. Farklı bir görüş olarak, ünlü Türkçü Nihal Atsız, 1971’de yayınlanan yazısında Safiye Erol için: “Solcuların arasında kaynayıp gitmiş.” diyor. Farklı görüşteki yazarların, ustaların birleştiği bir yazar Safiye Erol. 1902’de doğmuş, 1964’de ölmüş. Son derece kültürlü, eğitimli, Alman ve Fransız okullarına gitmiş, Almanya’da eğitim görmüş bir Türk kadını; evlenmemiş; daha

sonra Samiha Ayverdi ile tanışmış ve Rufai tarikatına girmiş. Bunları söyledim, çünkü kitabı okuyunca anladım ki yazarın kimliği tabii ki romana da yansımış. Safiye Erol hakikaten aşkı en iyi anlatanlardan biri; Selim İleri’nin tabiriyle, çok güzel anlatmış aşkı, tasvir etmiş, betimlemiş; müthiş bir aşk romanı olmuş.
Yani aşkın her türlü halini anlatmış; İlahi aşk, vatan aşkı, evlat aşkı, anne aşkı ve bununla da yetinmemiş, Canzi ve Turhan’ın aşkı iki-üç kuşak geriye giderek bakın bizi taa nerelere götürüyor (Müzik: Estergon Kalası). İki-üç kuşak geriye giderek, Canzi adını alan Cangüzel’in hikayesini anlatıyor; oradaki serhad boylarını, yani o, 1683 yılı sanıyorum Viyana kuşatmasındaki, Macaristan’daki Osmanlı hakimiyetindeki Ciğerdelen kalesi ki Estergon’a komşu. Ben bu Ciğerdelen’i duyunca aşk romanı olduğunu düşündüm. O kadar büyük bir aşk ki, aşk ciğerini deldi sandım. Hâlbuki bu Ciğerdelen Tuna’nın karşı kıyısındaki bir kaleymiş. O kalenin korunması ve II. Viyana kuşatmasında, Osmanlı konaklarındaki aşkı, yani yazarımızın deyimiyle Sultan-ı aşk'ı anlatıyor. Oradaki anneannelerinin, dedelerinin, oradaki soyunun, Osmanlı konaklarındaki macerasını aşklarını anlatıyor. 1940’lı yıllar için Safiye Erol kalemini çok cesurca kullanmış; belki de o günlerde bu romanın gündeme gelmeyişi, kalemini cesurca kullanması nedeniyle olabilir. Romanın kahramanlarından Zühre bakın ne diyor 206. sayfada: “Ben, evvela aşkı aradım sonra Allah’ı aradım. Bunca çile pahasına aşkın da imanın da manasının insanlığa hizmet olduğunu öğrendim. Kişi hangi kapıya kulluk ettiyse mükâfatını o kapıdan görür. Şunu biliyorum ki, ben büyük bir kapıya kulluk ettim. Evet, en büyük kapıya yani Allah’a yani Sultan-ı aşka."

Bir solukta okuyabileceğiniz bu roman, size aşkı anlatan müthiş bir edebiyat lezzeti verecek. Kitabı okuyunca mutlaka çok beğeneceğinizi umuyorum. Yani bu kitap aşkın kudsiyetini, karşılıksız olduğunu, karşılıksız olsa bile sevginin yüceliğini anlatıyor. Burada Fuzuli’nin bir sözüyle romanı, pardon sohbeti bitirelim; bu kitabı niçin okumanız gerektiği Fuzuli’nin sözleriyle zaten anlaşılacak. Fuzuli’ye sormuşlar: Bu hayatta en zor olan şey nedir?” Fuzuli cevap vermiş: “Yaşamak” “Peki bu hayatta en acı olan şey nedir?” Fuzuli cevap vermiş: “Sevip de yaşamak.” İşte romanımızın kahramanları müthiş bir aşkla sevip yaşıyorlar. Ne demek istediğimi kitabı okuyunca bu sultan-ı aşkın hâkimiyetini anlayacaksınız. Aşkla kalın! Mutlu kalın!
Comments