Bal Arıları, Eşek Arıları
- rizakati
- 26 Şub 2023
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Nis
Edebiyat Sohbetleri:
Saint-Simon (Cemil Meriç)
Tanzer Güller anlatıyor:
Bal arısı, topluma yararlı iş görendir yani üretendir.

Merhaba arkadaşlar! Bugün size bir kitaptan ve iki mübarek adamdan bahsedeceğim. İki düşünür, iki fikir adamı. Kitabımız “Saint Simon - İlk sosyolog, ilk sosyalist”. Yazarı Cemil Meriç, Cemil Meriç, Kitabı 1967 yılında yazmış. 1999 yılında İletişim yayınları

tarafından basılmış. Cemil Meriç, Türk edebiyatının Türk düşünce hayatının müstesna isimlerinden biri… Ama daha önceki sohbetlerimizde de belirttiğimiz gibi maalesef layık olduğu değeri alamamış bir değerimiz. Neden? Çünkü Müslüman kimliği nedeniyle değeri gölgede kalmış, kimseye yaranamamış. Ne İsa’ya ne Musa’ya… Bakın Cemil Meriç kitabın giriş bölümünde kendisini nasıl tanıtıyor: “Hint meçhule açılan kapıydı, meçhule, yani insana. Dört yıl Ganj kıyılarında dolaştım, sağ dediler. Saint-Simon'la uğraştım iki yıl, çağımız onunla başlıyordu, sol dediler. Hint'i yazarken tek amacım vardı. Asya'nın büyüklüğünü
haykırmak, yani bir vehmi devirmek, bir iftirayı yok etmek. Saint-Simon'ı putları yıkmak için kaleme almıştım. Her iki kitap da peşin hükümlülerin rahatını kaçırdı, ne sol'un hoşuna gitti, ne sağ'ın. Anladım ki, bu iki kelime, yani sol ve sağ aynı anlayışsızlığın, aynı kinlerin, aynı cehaletin ifadesidir”
İşte bu cümlelerden de anlıyoruz ki Cemil Meriç müthiş vizyon sahibi, ne solcu, ne sağcı, son derece değerli bir fikir adamı. Ama maalesef bize okullarda August Comte’dan,

Spinoza’ya, Spinoza’dan Descartes’a kadar bütün felsefecileri ve sosyologları Durkheim’a kadar öğretirler ama Cemil Meriç’i es geçerler. Eğer Cemil Meriç’i tanımıyorsanız, bu sohbeti dinledikten sonra hemen bir kitapçıya, bir sahafa gidip Cemil Meriç’in hangi kitabını bulursanız alın, okuyun ve faydalanın; aydınlanmanız tamamlansın. Eğer Cemil Meriç’i okumazsanız aydınlanmanız eksik kalır diyorum.
Gelelim Saint Simon’a, Cemil Meriç kitabıyla: Saint Simon da sosyolojinin babası olarak anılıyor. Fakat sadece onu sosyolojinin babası olarak değerlendirmek bence ona haksızlık olur. Kemiklerini sızlatır. O sosyolojiden felsefeye, felsefeden kapitalizme, kapitalizmden komünizme kadar bütün fikirlerin hemen hemen çıkış noktasını yakalamış ve öğrenciler yetiştirmiş, bir düşünce adamı. Bir aziz yani hakikaten benim deyimimle mübarek bir adam; çünkü üretmiş, çok değişik fikirler sunmuş. Bu kitapta okuyacaksınız, göreceksiniz inşallah.
Bakın şimdi, onun geniş ufkunun ve aynı zamanda espritüel anlayışının bir nişanesi olarak 61. Sayfadan size bir alıntı yapıyorum; çok güzel bir örnek: Eşek arıları bal arıları:

Saint Simon şöyle diyor: Aylak yani eşek arısı çalışmadan yiyendir. İşte din adamları diyor, alın terini katmayan mülk sahipleri…Bunun gibi örnekler veriyor. Bal arısı ise, diyor, topluma yararlı iş görendir yani üretendir. İşte bilginler, sanatçılar, memurlar, işçiler. Emek Saint Simon’dan beri küçültücü olmaktan çıkmıştır. Yani üretenler değerlidir, üretenler bal arılarıdır. Çalışmadan yiyenler eşek arılarıdır diyor. Ve sonra da şöyle çok çarpıcı bir örnek veriyor, o günün Fransa’sından; diyor ki: “Tutalım ki Fransa bir anda elli büyük fizikçisini, elli kimyacısını elli fizyolojistini elli mühendisini, elli şairini, edebiyatçısını, bankacısını kaybetse ne olur? Bu üç yüz üreticisinin kaybı Fransa’yı cansız bir bedene çevirir. Şimdi, hükümdarın öldüğünü, kardeşinin, tüm kral ailesinin saray nazırlarının bakanlarının, maliyecisinin, müsteşarların, en zenginlerinden on bin toprak ağasının öldüğünü düşünün! Ne olurdu? Tabii ki üzülürdük şüphesiz, iyi kalpli olduğumuz için üzülürdük. Ama Fransa’nın yaşayışında ne değişirdi? Hiiç! Boşalan yeri yüz binlerce insan hemen doldururdu. Demek bizi eşek arıları yönetiyor. Demek tepetaklak bir düzen bu.”

Saint Simon’ın bu fikirlerini ve öğrencilerini hepiniz tanıyorsunuz. Ondan etkilenerek dünya çapında tanınmışlar ve ülkelerine ideolojilerini götürmüşler; ama Saint Simon sadece tabii ki sosyoloji ve bilimsel eserleriyle ünlü bir isim olarak kalmış. İşte bu
August Comte; ben bile biliyorum August Comtu’u ve tanıyorum. İşte Karl Marks; benim gibi bir adam da Karl Marks’ı tanıyor. Ve bunun gibi adamlar bu Saint Simon’ın öğrencileri. Saint Simon Tanrı bilimden determinizme, determinizmden komünizme, kapitalizme, ahlaka ve dine kadar her şeyi sorguluyor ve yeni fikirler sunuyor. Ve bu günlerde tabii ki tüm ekonomiler için geçerli üretim de üretim diyor. Katılmamak mümkün değil. Bugünkü enflaşyonist ortamın da en büyük temeli üretimin yeterli kadar olmaması. Ne kadar üretim o kadar az enflasyon. Bakın onun hakkında en son Karl Grün ne diyor, daha iyi tanımanız için: Saint Simon’cılık tohum dolu bir kutuya benzer; kutunun kapağı açılmış içindekiler dağıtılmış, içindekileri dağıtmış rüzgâr. Nereye bilinmez. Ama tohumlar ard arda fışkırmış topraktan; önce demokratik sosyalizm boy atmış, sonra hissi sosyalizm sonra komünizm, nihayet Proudhon. Saint Simon’cılık bir tiyatro oyunudur; hem coşturan hem güldüren. Hakikaten öyle. Yazar eser sahneye konmadan öldü (ki Saint Simon); rejisör eser oynanırken (ki bana göre Karl Marks). Ve aktörler kostümlerini atıp gündelik elbiselerini giydiler ve her biri evine döndü. Georges Gurvitch de şöyle diyor:

“Sosyalizmin kurucusu Saint Simon; şu var ki Saint devamcısı August Comte değil, Proudhon ve bilhassa Karl Marks’tır.”
Bu iki sıra dışı insan ve fikir adamından, Cemil Meriç’e bu kitabı yazdığı için rahmet diliyoruz. Saint Simon’ın da toprağının bol olmasını diliyoruz. Şimdi kendimize şunu sormalıyız: Acaba biz eşek arısı mıyız? Bal arısı mıyız? Hepimizin bal arısı olması dileğiyle felsefe de kalın, sosyolojide kalın bu iki mübarek adamı kısa sürede okuyun.
Comments