Ah Bir Zengin Olsaydım!
- rizakati
- 23 Nis 2023
- 3 dakikada okunur
Edebiyat Sohbetleri:
Buzdan Kılıçlar (Latife Tekin)
Tanzer Güller anlatıyor:
Yoksulların dünyasının dışarıya açılan camı yoktur.

“If I were a rich man, Yubby dibby dibby dibby dibby dibby dubby dum”

Merak etmeyin Joseph Stein’in “Damdaki Kemancı” adlı kült müzikalinde Sütçü Tevye’nin söylediği “Eğer zengin olsaydım” şarkısını tabii ki benden dinlemeyeceksiniz. Bu şarkı Latife Tekin’in 1989 yılında yazdığı “Buzdan Kılıçlar” adlı romanını okumam boyunca kulaklarımda çınladı durdu. Latife Tekin bu romanı 1989 yılında yazmış; neredeyse 33 yıl üzerinden geçmiş. Fakat gündemini hala koruyor; çünkü konu parasızlık, yoksulluk ve yoksuzluk; Türkiye’nin olduğu gibi dünyanın da bir numaralı sorunu.

Latife Tekin’i ben tabii ki tanıyordum. Fakat bugüne kadar onu okuma fırsatım olmamıştı. Tâ ki bu sitede size tanıttığım Alev Alatlı’nın “Viva la Muerte! Yaşasın Ölüm!” adlı romanında ona gönderme yaptığını okuyuncaya kadar. Alev Alatlı orada aydınları fırçalıyordu ve “Bu romanı okumazsanız tabii ki yoksulluğun ne demek olduğunu bilmezsiniz” diyordu. Ben de hasbelkader okuyan, yazan bir insan olup ve de kendimi aydın adayı olarak hissettiğimden bu fırçayı üzerime aldım ve kitabı alıp, okudum. Şimdi bitirdim; sıcağı sıcağına size aktarıyorum. Latife Tekin bu romanında yoksulluğun, parasızlığın bir senfonisini yapmış. Bildiğiniz gibi senfoni orkestra için yazılan bir müzik eseri; sonatlar halinde yazılıyor. Burada orkestra kim? Biz Okuyucular. Sonatlar da, 156 sayfalık - novella diyebileceğimiz - kısa romandaki bölümler. Bizde gerçeküstücülük akımının temsilcilerinden sayılan Latife Tekin hakikaten burada bize edebiyatın izlerini gösteriyor. Bakın 69. Sayfasında bunun işaretini nasıl veriyor: “Yoksullar paranın ulaşılmaz bir vadinin yedi mağara sonrasında gömülü hazine olduğunu düşünmeselerdi, izini şehrin içinde, hırlı hırsız ruhlarıyla bir ayini ikmal edercesine sürerler miydi? Kendilerine kurabilecekleri tek hayat, gerçeğin dışında olduğu için bulutsu bir yere itelendiler ve ömürleri, başkalarına ait olan bu dünyayı tüketemediklerinden, hayali bir yolculuk şeklinde seyretti. Son karanlıkta ilk ışığın buluştuğu ortamlara hasta olduklarından, topluca gard alıp hayatı seher denen gurbette yaşadılar. Yokluğun gözünden görünen dünya sessizliğin sislerinde yitip gitti…” Bana göre hakikaten burada edebiyatın izleri var. Novellamız yani romanımız 156 sayfa ve dört karakter var: Üç kardeş Halilhan, Mesut, Hazmi ve Halilhan’ın arkadaşı Gogi. Romanda, bunların yengeleriyle arasındaki çatışmalar ve Gogi’nin kendisine gelin adayı olarak seçtiği müstakbel eşiyle yaptığı mektuplaşmalar var. Bu mektuplaşmalarda da edebiyatın izini görüyorsunuz. Ve burada da bana göre, ontolojik ve teolojik bir yaklaşımla belirlenen aforizma diyebileceğimiz laflar var. Söz gelimi bu mektuplaşmalarda gelin adayı Gogi’ye yazıyor: “Kendimi bekârlığa mahkûm ederek şeytana kız kardeş olmama arzusuyla doldum.” -Teolojik bir cümle bence - “Nefsimizin de bizim üzerimizde hakları vardır.” Bu gibi aforizmalarla Latife Tekin klâsını konuşturuyor. Roman boyunca bize edebiyatın, parasızlığın izlerini güzel bir şekilde takdim ediyor; bu parasızlığın kıyamete kadar süreceğini belirtiyor. Latife Tekin’in dili biraz zor bir dil; çünkü kendi ifadesiyle romanını başka dillere çevirirken çevirmenler metnin zorluğu karşısında çeviriyi yarım bırakmışlar. Sanıyorum sadece Almancaya çevrilmiş. Latife Tekin’in ifadesiyle “Yoksulların dünyasın dışarıya açılan camı yoktur. Kışı şarkı gibi yaşayacağız”. Bu 156 sayfalık kısa romanı eğer dikkatli bir okumayla okursanız, size zevk verecektir. Ama metin ilk planda zor gelebilir. Sohbetimizin başında size klasik müzikten bir örnek vermiştik. Burada da bu romanı okumak için biraz emek sarf etmek lazım. Söz gelimi klasik müzikte Beethoven’i, Mozart’ı dinleyip kolaylıkla zevk alabilirsiniz ama bir Wagner’i dinlemek özellikle klasik müzik eğitimi gerektirir ve onu anlamak ancak klasik müzik bilgisi eğitimi alan insanlar tarafından gerçekleştirilebilir. Ama biraz okuma geçmişiniz varsa bu metin de size kolay gelecektir. Dolayısıyla bunu iyice sindire sindire, önüne yemek gelen bir gurme gibi özümseyerek, fikir dağarcığınızdan süzerek okursanız onu anlayabilirsiniz. Yine Latife Tekin’in aforizmalarından sayabileceğimiz bir cümlesiyle bu kitabı sonlandıralım. Burada Halilhan diyor ki: “Paranın gelip önümde duran bir tren oluşunu göreceksiniz.” Bana göre Halilhan çok bekleyecek. Çünkü bu kapitalist sistem asla buna izin vermeyecektir. Kıyamete kadar yoksunluk yoksulluk, parasızlık devam edip gidecek maalesef. Yine bugünlerde okuduğum Matsume Soseki’nin “Madenci” adlı romanından aldığım bir aforizmayla bu kitaba noktayı koyalım. Matsuma Soseki Madenci romanında (ki o kitabı da okudum; size tanıtacağım) diyor ki “Ölüm döşeğinde olsanız bile yanınızda paranız varsa kendinizi güvende hissedersiniz.” Allah kimseyi parasızlık, yoksunluk ve yoksullukla baş başa bırakmasın. Amin.
Comments